Monday, August 3, 2020

Sevgili Eskiden Sevdiklerim

Sene 2020,

Coronavirusu hayattaki en siradisi yillardan birini yasatiyor. Bu siradisilik sayesinde sevgili annemle 3 ay boyunca beraber yasadik. En son bu kadar uzun sure beraber yasadigimizda Idealtepe'te yasiyorduk. Annem seslendirme ve sekreterlik yapiyordu, ben de ilkokula gidiyordum.

O zamandan sonra ilk defa beraber bir bayram yasadik, anneler gununu kutladik. Uc asagi bes yukari 25 sene sonra. Tesekkurler Coronavirus. Bu yil, yasamin ne kadar boktan seviyelerde rutin oldugunu ve bu rutin anksiyetesi yuzunden ne kadar fedakarlik yaptigimizi ve bu fedakarliklara hayatin degip degmedigini bilmeden, mecburi hissettigimizden yaptigimi iyice anladim. Ama bunlari yazana kadar boyle bir motivasyonum hic olmadi. Buyuk olasilikla bunlari yazdiktan sonra da olmamaya devam edecek. Aslinda hepimiz uc assagi bes yukari ayni yasiyoruz. Cok buyuk farkimiz yok. Nuanslar sayesinde farklilasiyoruz ama nuanslar bizim hayata bakis acimizi oyle ya da boyle fazla etkilemediginden dolayi hayata bakis acimiz fazla degismiyor. Ayni yasiyoruz. Nerede oldugumuz umutlarimizi ve gunluk mutluluklarimizi elbet degistiriyor ama genic acidan bakinca bunlarin hepsi bir nuans.

Topluma aidiyet uzerinden yasamak zorunlulugu hissedip, bu dunyaya ait olma duygusunu hissedip, bu dunyadaki nuans oldugumuzu bilmeden ya da varsaymadan yasamak buyuk oranda bilmemezlik, bilgisizlik. Diger oranlarda da bilmezden gelmelik, kendini kandirmalik, iki yuzluluk, yalancilik.

Ya bu dunyaya ait hissetmezsek? Aslinda gercek ozgurluk o anda yavas yavas ortaya cikmaya basliyor. Yani hemen hemen hepimiz gibi yasamamaya baslayarak. Hayatta en az motive oldugum seyler: Hersey. Sevdigim isi severek ve cok calisarak yapmak artik cok motive etmiyor cunku IS yapmak motive etmiyor. Sevdigim isi yapmanin belli bir disiplinde olmasi gerekliligi isin keyfini ve sevgi katsayisini fabrika iscisinin aldigi zevk oranina getiriyor. Anksiyete...

Ne onunla ne de onsuz oluyor. Anksiyetenin kapsadigi alan yuzunden bunye yuzde yuz kendini veremiyor ve anksiyetesiz bir bunye pasif bir sekilde varolmayi tercih ediyor. Benim geldigim nokta bu. Bunun cok degisip degismemesi ileride yasacagim travmalara bagli.

Eskiden sevdiklerimin eskide kalan iletisimlerine goz gezdirdigimde kendi yazdiklarimin gerizekalilik derecesine gore o insanlari ne kadar sevdigimi anliyorum. Bu sevgi dedigim sey karsi cinsle olan iliskiler genellikle, ama hepsi degil. Mesela cok istedigim bir is, cok konusmak/tanismak istedigim bir insan veya cok istedigim bir sey. Ev, araba vs... Anksiyete katsayisiyla siralamayi olusturdugumda gerceklerden cok uzak sonuclar almiyorum.

Ama en ust siralarda buyuk oranda kadinlar/kizlarla olan iliskilerim hukumdar.

Soyle hatirladigim kadar hepsinin ustunden gececegim, bunu bile yazarken "ya okurlarsa" anksiyetesi yasamaya basladigimi hissettim ama HAHAHAHAHAHAHAHAHAH.

Bu liste yalnizca eskiden sevdigim, artik gorusmedigim ve bir daha gorusmeme olasiligimin epey yuksek oldugu insanlarla sinirli.

Sirasiz bir sekilde aklima gelenler: Sinem, Nur, Nazli, Elif 1, Elif 2. Sanirim hepsi bu kadar? Anksiyete yasadigim insan sayisi cok cok daha fazla ama burada sadece eskiden sevdiklerim kategorisi yapiyoruz. Acikcasi hem sasirdim hem de niye sasirdigima sasirdim.

En kolayindan en zoruna dogru gitmek istiyorum:

5. Sinem. : Sinem'le Elif 1'le Nazli arasindaki boslukta arkadas olduk. Sinem aslinda burada farkli bir kitleyi temsil ediyor. Sinem benim anksiyetem sayesinde dogru iletisim kuramamamdan dolayi basarisiz sonuclanan flortlerin en onemlisi, ama bu listenin de en onemsizi. Sinem'e karsi cok buyuk bir sevgi beslemesem de iyi birisi oldugundan ve siradan arkadasliklara gore bana daha cok deger verdigini dusundugumden dolayi (bu trend butun iliskilerimde istikrarli bicimde kendini gosterecek) arkadasliktan ote bir yakinlik hissettim. Kendisiyle hep arkadasliktan bir adim daha yakin omak istedim ama ayni zamanda cok istekli olmadigimin da farkindaydim. O istedigim seyi bir turlu elde edememek anksiyetemi artirdi ve arkadasligimizin arkadaslik olarak kalma suresini oldukca uzatti. Son sevgilisini hic sevmedim, Sinem kiskandigimi dusundu. Sacma sapan sarhos bir mesajla soylemek istediklerimi cok yanlis bir dille, sanki ilan-i askmis gibi algilanabilecek bir dilde yazdim ve bu sonumuz oldu. Acikcasi duygusal kismindan pek etkilenmedim ama iyi bir arkadasti ve bu sekilde yanlis ifade yuzunden bunun bitmesi beni uzdu ve icimde hep daha fazlasini aciklama ihtiyaci hissettirdi.

4. Nazli. : Ilk cinsel beraberligimi yasadigim, oldukca azgin bir iliskiydi. Kalbimde dogru insan olmadiginin farkindaydim ama kalbim tarafindan yurutulen bir iliski degildi. Belli bir sure sonra iliski kalbime dogru yol aldi ve o zaman anksiyetenin rolu artmaya basladi. Kaybetmeyi istememeye baslamak, kisiyi sahiplenmeye baslamak gibi cocuksu duygularla anksiyetenin birlesimi sonucu olusam uzun kavgalar, kiskancliklar ve berbat ama bir o kadar da heyecan ve macera dolu 2001 yazi sonunda biten iliski. Nazli, burada en az sevdigim iliskim. Bana en uzak karakter ama bu dumda bile sevmeyi ogrenip, yapay sevgiyi kaybetmeme uzerine anksiyete bir yaz gecirebilmistim.

3. Elif 1. : Elif 1 bu listede en cok sevdigim, karsiligini en cok aldigim ve 99 depremine kadar gecen 7-8 ayda cok mutlu bir beraberlik yasadigim kisi. 99 depremi yuzunden ailesinden ve arkadaslarindan kayiplar yasadi ve ben 16 yasimda bu kayiplarin bir iki ayda atlatilabilecek travmalar oldugunu varsaydim (diye dusunuyorum su anda). Elif 1 degisti, hayata, normlara geri donebilmesi zaman aldi ama dondugunde de ayni kisi degildi. Ben ayni kaldim, Elif 1 degisti: Anksiyete. 99'un Nisan ayinda Kuzenini bir dag tirmanisinda kaybetmesi ve bunu uzerinden atmaya calismasi ve bunun ustune gelen deprem. Elif 1 icin sanirim hala yasadigi en kotu sene olabilir. Ve ben 2 Ocak'tan itibaren Elif 1'in butun bu yil boyunca sevgilisi oldum. 16 yas bencilligi, kiskanclik ve psikolojiden anlayamamak sayesinde 2000'lerin basinda anksiyetem zirve yapti. Birkac seferlik basarisiz ayrilmalardan sonra temelli olarak  2000 Nisan'da ayrildik. Su anda baktigimda ne kadar zor bir sene gecirmis ve benim icin o kadar zaman bulabilmis, umarim kafasini biraz da olsun bosaltabilmis, isine yarayabilmisimdir.

2. Elif 2. : Elif 2 bu listedeki en enteresan kisi. Butun bu yaziyi yazmama sebep olan kisi. Gecenlerde ruyama girmesi ve eskide kalan yazismalari okumam sayesinde en taze birikime sahip oldugum, bu beslinin arasindaki en yeni kisi. Elif 2'yi tanimam cok eskilere dayaniyor ama modern zaman icinde (sanirim 2010) yili civarinda tekrar arkadas olduk. Bu 5'li arasinda guzelligi beni buyuleyen tek kisi. Gercekten cok begendigim, su anda bile bunu yazarken bana anksiyete yasatacak kadar guzel bir kadin. Beni benim oldugum icin seven, gercekten deger verdigim ozelliklerime deger veren ve benimle cok ozel bir arkadasligimiz oldugunu soyleyen, 10 yil civarinda ayni kisiyle beraber olan, enteresan bir kadin. Ama cok guzel. Yalnizca cok guzel degil, is ahlaki ve calisma etigi inanilmaz iyi, becerikli ve cok hirsli birisi. Bu ozellikleriyle de beni bir nebze kendisine cok saygi duymami saglamis, ve sanirim bu saygi sayesinde buyuleyici guzelligini arka plana atabilip anksiyetesiz bir iletisim saglayabildigim birisi.

Buraya kadar hic fena gitmiyor.

Elif 2'nin karakterinin aslinda bana bir iliskide istediklerimi veremeyecegimi bilmeme ve onunla gayet iyi bir iletisimim oldugunu bilmeme ragmen daha fazlasini istedim. Ozellikle Amerika'ya ilk geldigim sene, yalnizligin da getirdigi ve Elif 2'nin buyulu guzelliginin arada bir beni hipnotize ettigi, gozumun pek birsey gormek istemedigi zamanlarda. Abarti ve (kalitesiz, kotu) anksiyete dolu flortlesme cabalarimi su anda baktigimda cirkin buluyorum. Cirkinligin otesinde cok umutsuz. Elif 2 bana cok deger verdi. Ve genelde de soyledigi gibi bana benim ona verdigimden daha cok deger verdi. O'nun kalbinde enteresan bir yere ait(t)im. Hicbir yere gitmeyecek bir iliski icin yenik dusecegimi bildigim ansiyeteli yazismalarima net cevaplar vermesine ragmen beni kalbinde koydugu bu enteresan yer benim bu boktan yazismalara devam etmem icin yeterli sebep oldu. Biraz ben kendimi kandirdim, belki O da kendini biraz kandirdi. Bir sekilde kandira kandira ben evlenene kadar gittik. Super hizli bir evlilik ve ardindan gelen evledigim insani cok sevmem Elif 2 ile olan iliskimizi degistirdi. Aslinda O iliskimizin ayni kalmasindan yanaydi ama benim icin iliskimiz belli bir boyutta (buyuk cogunlukla tek tarafli) flort ve duygusal bir bag iceriyordu. Bir sonraki gorusmemizden once bir sekilde bu isi yeni bir sablona oturttugumuzu dusunmustum. Yine iyi arkadasiz, yine belli problemlerden ve hayattan bahsediyoruz, ben Elif 2'yi dinliyorum, O anlatiyor.

4 sene sonunda gorustugumuz 2016 senesinde Elif 2'ye karsi yabancilik yasadim. Bunun en onemli sebebi Elif 2'nin esimi gormek istememesi ve bunu anlatmakta israr ettigi uslubuydu. Kendi sebepleri vardi (esinin yaninda kasarim, ayni sekilde konusamayiz vs.)ama bunlar bana biraz bencilce gelmisti.
Birkac ay sonra bu duygularimi ilettigimde hic hosuma gitmeyen, cirkin ve kirici bir agizla cevap aldim. Epey uzuldum ama kapiyi yine acik birakmama ragmen Elif 2 o kapidan iceri kafasini bile sokmadi.

Su anda disaridan bakmaya calistigimda, Elif 2 bu eski flortlu iletisimimizi evliligimden sonraki davranislarimin kaynagi olarak gordugunu dusunuyorum. Gormekte belli bir hak payi var ve bunu nasil gorebildigini anliyorum.

Elif 2'den aslinda tek istedigim Katie'yle tanismasiydi. Benim hayatimin iki buyuk parcasinin birbirini tanimasiydi. Elif 2'nin buna olan direnisini sorguladigimda bana verdigi sert tepkiler yuzunden bu noktaya geldik.

Belki de bana verdigi cevaplarda kullanmak istedigi kelimeler, anksiyetesi yuzunden daha sert olanlarla degisti.

Elif 2'yi ne kadar sevdim...? Bilmiyorum. Elif 2, yeterince beraber zaman harcayamadigim, her animizda belli sinirlamalar, kisitlamalar olan bir iliskiydi. Bunun temel sebebinde yatan sey, cok takdir ettigim is disiplini ve prensipleriydi ama ayni zamanda benim bircok duyguyu dizginleme sebeplerim de bunlardi. Elif 2'yi gercekten ne kadar sevdigimi hic bilemedim, garip ama gercekten bilmiyorum.

Bunu yazarken yazinin ortasinda "acaba O'na bunu yollasam mi" tadinda bir duygu olustu. O'nu da bilemiyorum, ama tipki Sinem'de oldugu gibi, Elif 2'de de dogru bir iletisim kuramamanin getirdigi bir eksiklik hissediyorum. Ayrica kendisinden kalitesiz flortlesmelerim icin buradan ozur dilerim. Tekrar okudugumda ne kadar zorlama olduklarini gordugumde sasirdim ve uzuldum.

1. Nur. : Nur'u ne siz sorun, ne ben anlatayim. O'nda hala yollamadigim 10 kusur yazi var ve o yazilari acip tekrar okumaya bile korkuyorum. Oyle bir anksiyete ve utanc.

Sunday, February 2, 2020

Here we go again.

Oley. Iki gunde ikinci kez masa basina oturmak fena bir duygu degil. Bakalim neler cikacak. Genellikle en buyuk problemlerden birisi istikrar. Hayatim hep istikrarsiz olmustur. En buyuk istikrarim sabahlari sicmamdir. Bir de her gun yemek yerim. Iserim. Sicarim. Daha otesinde birsey olmadi henuz.

Ise bile hafta ici hergun gitmek bana cok zor geliyor. Rutin ile istkrari karistiriyorum gibi geliyor. Rutin boktan bir imaja sahipken istikrar niye bu kadar pozitif? Rutin mecburiyetten yapilanlari, istikrar ise yapmak zorunda olmadiklarimizi mi temsil ediyor? Iyi de bunlar goreceli seyler degil mi? Her sabah kalkip egzersiz yapmak bunu cogu yapan insan icin bir secim degil de mecburiyet olarak gorulmuyor mu?

Eminem'in yeni albumu cikmis.

Boktan sanirim. Su ana kadar 3 sarki dinledim. Yeni rap bana gore degil. Eski rap de bana gore cok degildi ama arada sirada eglenceli olabiliyordu. Hala eskiler eglendiriyor. Buyuk olasilikla eski gunlerin hatirina. Insanlarin en buyuk yanilgilarindan biri de nostaljiyi iyi olarak algilamalari. Grass is greener on the other side olayini gecmisle yasiyorlar. Bu trspit bana ilkokul cocugu tespiti gibi gelse de kendim de dahil bircok insandaki bu nostaljik melankoliyi oldukca sik goruyorum. Godzilla sarkisi fena degil gibi. Eminem'in.

Bir insanin soyleyecek seyi nasil bitebilir? Out of ideas ne zaman olur? Hepsi bu blogda! Tarihlere bakin ve bildiniz! Aslinda un utuyor insan. Yazmayi unutuyor, dusunmeyi unutuyor. Son 8 senemin cogunu sanirim Youtube'a adadim. Beyinsizce izledigim videolar beni zombi yapti. Gercekten insan youtube'u beyinsizce izleyebiliyor. Hayatimda hicbir mecrayi bu kadar beyin ihtiyaci olmadan takip etmemistim. En beyinsizce izleyebildigim seyler genellikle bilgisayar oyunlari. Oynamayi hicbir zaman sevmedim. Bilgisayar oyunu oynamayi caba harcama/odul kategorisinde cok gerilerde goruyorum. Bu kadar kafa yormak, tekrarlamak, fiziksel guc harcamak, parmaklarin eskimesi, beynin dondurma yumusakligina gecmesine deger hicbir odul goremedim. Bir odul var evet. Ama degmiyor. Degmedi, degmeyecek. Oyun izlemek ise muthis birsey. Sizin yerinize birisi butun o zorluklara katlaniyor ve siz butun sonucu goruyorsunuz. Harika!

Fiziksel gercekte yapilan hicbir basariyi sanal ortamdan daha dusuk goremiyorum. Bu salak sacma seyleri yazmayi red dead redemption 2'yi bitirmekten daha yukarida goruyorum mesela.

Ya da ben cok salagim, ondan da olabilir.

Kendinizi ne kadar gerizekali goruyorsunuz? Gecen hafta kac kere kendinizin gerizekali oldugunu dusundunuz?


Saturday, February 1, 2020

Oeh

Oeh. Son 8 yildaki kacinci yazim bu?

Biryuzyildan sonra tekrar merhaba, sevgili 3 adet kisi. Buyuk olasilikla ben, annem ve babam.

Sizinle genelde mesajlastigimdan dolayi pek yeni bir haber yok burada. Bildiginiz gibi. Coluk cocuk falan oldu, haberiniz var ama. Sizden habersiz ekstra bir durum yok.

Arada (arada derken yaklasik olarak genel merakimin yuzde 50'sinin ustunde. Tabi parantez icinde bundan bahsedince isin sirrini bozmus oldum. butun dramatizasyon bosa gitti. Butun dramatizasyon bu saatten sonra pek bir ise yaramayacak, ama deneyecegim yine de. yani pek fazla bir sansim yok. yaklasik 8 senedir ikinci kez yazmaya heveslenmisim, bunu bir parantezin ekstra bilgi vermesiyle bozmak istemiyorum. Bozdugumu cok dusunmemekle beraber icten yavastan sarilan farkindalik ve "fazla cabalama" duygulari arttigindan bu parantezi sonlandirmak istiyorum. Cok tesekkurler) merak etmiyor degilim.. Hakikaten kac kisi okuyor bunlari. Benden, annemden ve babamdan baska. Baska? 3 kisi daha tesadufen ustunden gecti mi?

8 sene.. Piyuuuvvvv. Aynada farkli gorunuyorum. Ve evet, hala kilolu ve kelim. Yazdikca daha da kaliplasiyor. Kilo vermemenin sirlari adli bir kitap, fena fikir degil. Dalga gececektim ama fena fikir degil. Tutabilir. Ingilizcesi daha da tutar. Icgudusel olarak Ingilizce fikirleri 25 ile carpiyorum. 25 iyi, duzgun bir rakam.

"Birim" diyenlere gicik oluyorum. Benim zamanimda birim yoktu. Hic olmadi, hic duymadim. Sanirim dolarin olabildigince sabit olmamasindan. Olmadigi donemde de, global ekonomini cocukluk evresinde olmasindan.

Zor is. Buyukdukce paraya bakis acisi degisiyor. Bu ruhunu seytana satmak gibi dramatize bir durum da degil. Degisiyor. Para saniurim yaslandikca daha boktan bir imaj ciziyor. Cok kazandiginda da az kazandiginda da. Hayatinin, zamaninin cok daha fazlasini kaplamaya basliyor, Kacamiyorsun. Onceliklerin paraya gore siralaniyor. Hep daha fazla. En cok para. Daha cok para. Icgudusel olarak para beklentilerin artiyor. Istemsiz bir sekilde. Eskiden ayip olanlar, simdi uzerinde dusunmeye bile degmeyen normlar haline geliyor. Geldi.

Rapor yazmalar yerini sallamalara birakiyor. Istemsizce.

Kendini bilmek. Bilmeyi bilmek. Tehlikeli. En boktani. Bilmeyi bilmek. Terzi olmak, doktor olmak. Cok kotu. Hemen hemen kimse tam olarak anlamiyor. Cogu insanin modaya ihtiyaci var. Bazi insanlar modasiz bir bok yapamiyor. Cogunluk boyle. Ergen gibi konusuyorum. Ya da sadece konusuyorum. Herkes konusuyor. Ben de boyle konusuyorum. Ergen gibi.

Keske dayim hayatta olsaydi. Keske Payidar abi hayatta olsaydi. Benim bildigim mentor 60'inci sayfada oluyor. 30'da degil.


Sunday, November 5, 2017

Anılarımda Canlandılar

Önsöz: Bu yazı dizisinin amacı, aylardır/yıllardır süregelen nostalji fırtınalarını az da olsa dindirilebilme çabasıdır. Bu yazı dizisi de tipki butun diğer yazılarımda olduğu gibi prematüre bir sekilde sonlanacak, bir “the end” havası yaratamayacaktır. Ama belki tekrardan yazı yazmaya heveslenebilme açısından iyi bir egzersiz de olabilir. Bakalım, kısmet.

1- ÖZEL GÖKDİL İLKOKULU


“Bostancı Oto Sanayi Sitesine Hoş Geldiniz” yazısından elli metre ileride sağda.


Özel Gökdil İlkokulu, ben Atatürk çocuğuyum. Hedefim hep ileridir, tarihlerden (?) umutluyum (?)


Yasam: Küçüklerimi Saymak, Büyüklerimi Korumak. Yurdumu (yurdumu), milletimi (milletimi), gözümden çok sevmektir. İlkem?


İlk tenefüste yeraltında operasyonuna devam eden KANTİN’e inmiştim. Kiminle indiğimi hatırlamıyorum. Doruk’la olabilir. Doruk bana hep arkadaş canlısı, yardımsever ve mutlu birisi gibi gelmiştir. Doruk’u ne zaman görsem, ne zaman sohbet etsem. sanki evde pijamalarımla oturup televizyon karşısında Çitos ya da Tombi yiyormuşum gibi hissederim. Bence Doruk hiç mutsuz olmadı hayatta, hiç kimseye kızmadı, Tayyip’e bile. Hiç isyan etmedi. Hep empatiyle yaklaştı. Hep karşısındakini anladı… 

KANTİN icin cebimde 1000 lira para vardi. İyi harçlıktı ve sanırım daha sonra uzun bir süre boyunca öyle bir harçlığa sahip olamadım. Çok iyi hatırlıyorum, Ruffles ve Coca Cola almıştım ve üstüne tatlı olsun diye Yumiyum. Ya Ruffles 300 liraydı ya da hepsi bir arada. Ama bütün paramı bitirmediğimi de hatırlıyorum. Şimdi düşünüyorum da, toplama çıkarma bilmeden kendimizi nasıl kapitalizmin içinde bulmuşuz? Müthiş birşey. KANTİN kaç kişiyi kazıklamıştır kim bilir, kısmet. Üst kattaki sınıfa çıkma maceram başladığında, nereye nasıl gitmem gerektiğini kesinlikle unutmuştum. Bir sekilde başarıp 1-D yerine 1-B’ye girdim ve 1-B personeli sağolsun bana doğru sınıfı gösterdi. Biraz yardımla da olsa başarmıştım. Geri dönmüştüm. Bu gurur bana yeter(di).


Sınıfa sonradan gelen ve önceden gidenlerin ayrı bir Facebook sayfası olmalı. Hatırladıklarım ve yanlış hatırladıklarım: 

Ömer Delidere
Ener Kızılray
Işıl (?)
Sinem Aşkın
Cağatay (?)
Tuba Özüpekoğlu
Deniz Özer
Metin (?)
Avustralyalı Ekim (?)
Pınar Gürkan
Kalem ucu, ayakkabı ve perde yiyen Kerem (?)
Emrah Dinçadam
Başka?


İlkokulun ilk gününde törenden önce tanıştığım ve ayni sınıfta oldugumuzu öğrendiğim kişiye aşık olmuştum. Zeynep Zülfikar. Ama bu kişi ilk aşkım değildi. Anaokulunda isimini hatırlayamadığım, beni ısıran ve dansöz olmak isteyen kızdı ilk aşkım. Ilkay miydi, “Ilk”li birseydi ama tam hatırlayamıyorum ve sanırım hiç de hatırlayamayacağım. Çok önemli değil, çünkü sanki O’nu sevmek zorunda bırakılmıştım. Televizyonda, dergilerde gördüğüm bütün güzel kız tasvirlerinin dışa vurumuydu. O’nu sevmeyip kimi sevebilirdim ki? 

Zeynep Zülfikar’a ne zaman açıldığımı hatırlamıyorum ama evleneceğimizden hemen hemen emindim. Baska bir olasılık olamazdı, bu yüzden bana karşı hiç ilgi duymaması beni çok şaşırtıyordu.. Bu gerçeğin nasıl farkında olamazdı??  Seçil Karaoğlan vardı bir de, yedek. Ama Seçil’in bazı huylarından çok hazzetmiyordum. Garip bir gülüşü vardi, uzun uzun bakıp gülümserdi, normal gülümseme süresinin hep birazcık üstündeydi. O gülümsemeye karşı kedimi hep çaresiz hissettim. Bir de kapişon’un iplerini çiğnerdi. Ama güzel kızdı. Çok üst düzey bir yedekti… Üçüncü yedek kesinlikle Sinem Aşkın’dı. Sinem üçüncü sınıfta (yoksa iki miydi?) aramıza katılmıştı ve uzun boyu, uzun saçlarıyla “bu yarışta ben de varım” diyordu. Ama benim gözüm başka hiç kimseyi görmüyordu. Zeynep Zülfikar’ın digerlerine göre çok onemli bir üstünlüğü vardi. Renkli gözleri ve sarı saçları. Aynı ben. Ama kız. Sarışın olmayan kızlarla beraber olmam düşünülemezdi bile, televizyonda hiç kimse esmerlerle beraber değildi. Yedek veya değil, sarışın olmalıydılar. Belki saçlarını boyatırlardı? Bakalım, kısmet.. Zeynep Zülfikar’la olan teorik birlikteliğimiz 3’üncü sınıfta son buldu. Ankara’ya tayini çıkmıştı. Herkes (ama herkes) benim tepkimi merak ederken, ben büyük bir olgunluk gösterip ağlamamıştım. Şimdi farkediyorum da, hayatımdaki ilk büyük kaybım Zeynep Zulfikar olmuş. Hayatımdaki ilk büyük boşluğu O yaratmış. Ama neyse ki kaybettiğim günün ertesi yaz tatilinin ilk gününe denk geldiğinden, yasım çok da uzun sürmedi…


Mezun olduktan sonra bir daha hiç göremediklerim:

Ener Kızılray
Çağatay (?)
Metin (?)
Avustralyalı Ekim (?)
Pınar Gürkan
Kalem ucu, ayakkabı ve perde yiyen Kerem (?)
Sefa Cukka
Başka?



Tuesday, October 11, 2016

?

Yaş 33 oldu. Yabancılaşıyorum. Önemsediğim şeyler sürekli, hızlı bir şekilde değişmeye devam ediyor ve bu beni inanılmaz yabancılaştırmaya başladı. Selam menopoz! Merhaba kibir! Hoşgeldin memnuniyetsizlik! Buyrun sayın göt kalkıklığı! Nerelerdeydin "herkes salak, ben akıllıyım"?

Bu mu olan? Hala şüpheyle, endişeyle, merak ederek, öğrenerek yaşamaya devam ediyorum. Peki ne değişti? Bunun farkındalığı mı arttı? Bir birikmişlik mi var? Hepimiz çok mu salağız? Salak, salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak salak.

Herkes çok salak.

Tuesday, December 4, 2012

Sene 2010

Bir filmi ilk kez izlemekten acayip korkuyorum. Elim hep eskiden defalarca izlediğim filmlere gidiyor. Eski bianchi a spid sx bisikletimi şimdiki trek'ten çok daha fazla seviyordum. Bence onun vitesleri daha başarılı. Doğduğum evin belki odaları şimdiki kadar büyük değillerdi ama, manzarası şahaneydi. Lisedeki evimi de çok özlüyorum. İkisinin de sokaklarından geçerim arada sırada. Hiç bir başka sebebi yokken. Lisedeki kız arkadaşlarımı özlüyorum. Liseden sonrakileri de. Hiç yeni kız arkadaş edinmeye de niyetim yok. Eskileri daha iyi. İlkokuldan beri Queen dinliyorum, Elvis dinliyorum, Nirvana dinliyorum. Herkes bıraktı onları dinlemeyi ama ben hala Limp Bizkit dinliyorum. Hala aklıma festival denince lise ikideyken gittiğim Park Orman'daki "Lost in Park" geliyor. Adam gibi yemek yiyecek alanı olmayan, sınır çizgileri olmayan, direk "ormana gidilen" Park Orman'ı özlüyorum. Artık direk Park Orman'ı da özlemeye başladım. Lisemi hiç sevmezdim, hala da sevmem, ama lisede olmayı özlüyorum. İki bira içip durabilmeyi, Fenerbahçe'de akşam birer Extra ile idare edebilmeyi özlüyorum. Az para harcayabilmeyi özlüyorum. Abartmamayı özlüyorum. Hayal kurabilmeyi özlüyorum, "execution"'ı özlüyorum.

2004 Hayalleri


Hollywood'un ya da daha genel bir bakisla sinema, film olayinin sanatla ya da kreatif olmakla ne kadar alakasi varsa, Bakkal Huseyin Amca ile de o kadar alakasi oldugunu anlamama, yuzde yuz emin olamama ragmen, sirf birileri "beceremedigi icin oyle diyor" demesin diye Hollywood'da standart bir insanin gozunde basarili oldugumu gosterecek bir proje yapip ya da bir konuma gelip, daha sonra o kadar emek harcadigim, mucadele ettigim icin olayi o noktada birakamayip, hayatimin uzun bir donemini bu inanmadigim seylerle gecirip, 2004 senesinde bu ise "yaratici olmak", "masa basinda sabah 9 aksam 6 mantigiyla calismamak", "istedigim, sevdigim seyi yapmak" hayalleriyle girdigimi hatirlayip, icine dustugum durumun aslinda basindan beri kacmak istedigim sey halini aldigini gorup, bunun aslinda kacilabilecek bir sey olmadigini anlayip, sirf cocukluguma, hayallerime geri donebilmek icin Yeni Turku'den Telli Turna'ya baglayacagim. Su yasadigim ulkelerde, su yaptigim veya yapmak istedigim islerde eger para kazanmak diye bir olgu varsa, eger rekabet varsa, Bakkal Huseyin Amca ile aramizdaki en muhim fark benim gereksiz pahali ickileri sevmemle Huseyin'in  rakidan vazgecmemesidir. Cozumun aslinda icimizde oldugunu yas ilerledikce daha fazla anliyorum. Bu da aslinda yapilan herseyin degerini dusuruyor. Rekabeti degersizlestiriyor, mucadele ruhunu dizginliyor. Elindekiyle mutlu olma durumu da degil aslinda, elindekinin ne oldugundan bagimsiz mutlu olabilme. Mutlak mutluluk. Bir ruh hali.

Neredesin?

Peki dogdugumdan beri ogrendiklerim ne olacak? Spor yaparkenki kazanma gudusu, yenilmeyi kabullenememe, pehlivan durumlari ne olacak? Butun bunlar benim bir parcam olduklarindan, aslinda ust paragrafta bahsettigim gibi dusunmemin alt sebepleri degiller mi? Oyleyse eger yukaridaki dusunceler yalnizca bahaneler mi? Yenilmeyi kabul etmek mi? Bakkal Huseyin Amca'ya yakin olan taraflarim kadar, O'nun da bana yakin taraflari yok mu peki? Hala birseyler yaratmis olmuyor muyum, raf duzenlemek kadar da olsa? Bakis acisi, bardak, votka, guzel kadin.