Tuesday, December 4, 2012

Sene 2010

Bir filmi ilk kez izlemekten acayip korkuyorum. Elim hep eskiden defalarca izlediğim filmlere gidiyor. Eski bianchi a spid sx bisikletimi şimdiki trek'ten çok daha fazla seviyordum. Bence onun vitesleri daha başarılı. Doğduğum evin belki odaları şimdiki kadar büyük değillerdi ama, manzarası şahaneydi. Lisedeki evimi de çok özlüyorum. İkisinin de sokaklarından geçerim arada sırada. Hiç bir başka sebebi yokken. Lisedeki kız arkadaşlarımı özlüyorum. Liseden sonrakileri de. Hiç yeni kız arkadaş edinmeye de niyetim yok. Eskileri daha iyi. İlkokuldan beri Queen dinliyorum, Elvis dinliyorum, Nirvana dinliyorum. Herkes bıraktı onları dinlemeyi ama ben hala Limp Bizkit dinliyorum. Hala aklıma festival denince lise ikideyken gittiğim Park Orman'daki "Lost in Park" geliyor. Adam gibi yemek yiyecek alanı olmayan, sınır çizgileri olmayan, direk "ormana gidilen" Park Orman'ı özlüyorum. Artık direk Park Orman'ı da özlemeye başladım. Lisemi hiç sevmezdim, hala da sevmem, ama lisede olmayı özlüyorum. İki bira içip durabilmeyi, Fenerbahçe'de akşam birer Extra ile idare edebilmeyi özlüyorum. Az para harcayabilmeyi özlüyorum. Abartmamayı özlüyorum. Hayal kurabilmeyi özlüyorum, "execution"'ı özlüyorum.

2004 Hayalleri


Hollywood'un ya da daha genel bir bakisla sinema, film olayinin sanatla ya da kreatif olmakla ne kadar alakasi varsa, Bakkal Huseyin Amca ile de o kadar alakasi oldugunu anlamama, yuzde yuz emin olamama ragmen, sirf birileri "beceremedigi icin oyle diyor" demesin diye Hollywood'da standart bir insanin gozunde basarili oldugumu gosterecek bir proje yapip ya da bir konuma gelip, daha sonra o kadar emek harcadigim, mucadele ettigim icin olayi o noktada birakamayip, hayatimin uzun bir donemini bu inanmadigim seylerle gecirip, 2004 senesinde bu ise "yaratici olmak", "masa basinda sabah 9 aksam 6 mantigiyla calismamak", "istedigim, sevdigim seyi yapmak" hayalleriyle girdigimi hatirlayip, icine dustugum durumun aslinda basindan beri kacmak istedigim sey halini aldigini gorup, bunun aslinda kacilabilecek bir sey olmadigini anlayip, sirf cocukluguma, hayallerime geri donebilmek icin Yeni Turku'den Telli Turna'ya baglayacagim. Su yasadigim ulkelerde, su yaptigim veya yapmak istedigim islerde eger para kazanmak diye bir olgu varsa, eger rekabet varsa, Bakkal Huseyin Amca ile aramizdaki en muhim fark benim gereksiz pahali ickileri sevmemle Huseyin'in  rakidan vazgecmemesidir. Cozumun aslinda icimizde oldugunu yas ilerledikce daha fazla anliyorum. Bu da aslinda yapilan herseyin degerini dusuruyor. Rekabeti degersizlestiriyor, mucadele ruhunu dizginliyor. Elindekiyle mutlu olma durumu da degil aslinda, elindekinin ne oldugundan bagimsiz mutlu olabilme. Mutlak mutluluk. Bir ruh hali.

Neredesin?

Peki dogdugumdan beri ogrendiklerim ne olacak? Spor yaparkenki kazanma gudusu, yenilmeyi kabullenememe, pehlivan durumlari ne olacak? Butun bunlar benim bir parcam olduklarindan, aslinda ust paragrafta bahsettigim gibi dusunmemin alt sebepleri degiller mi? Oyleyse eger yukaridaki dusunceler yalnizca bahaneler mi? Yenilmeyi kabul etmek mi? Bakkal Huseyin Amca'ya yakin olan taraflarim kadar, O'nun da bana yakin taraflari yok mu peki? Hala birseyler yaratmis olmuyor muyum, raf duzenlemek kadar da olsa? Bakis acisi, bardak, votka, guzel kadin.