Tuesday, April 21, 2009

Scooter'lar, tatil, sonbahar

-Gerçekten mi Cem?
--Evet gerçekten..
-Niye peki?
--Bilmiyorum
-Bu son zamanlarda en fazla kullandığın sözcük biliyorsun değil mi? O kadar fazla kullanıyorsun ki henüz orta okula giden ve ilk defa sosyalleşmeye başlayıp, kızlı-erkekli sınıftan arkadaşlarıyla bağdat caddesine gidip, Kırıntı'da Ne yersin?, ne içersin?, sıkıldın mı?, acaba sınavda neler çıkar?, yerin ne?, yurdun ne?, yaşın kaç?, adın ne? gibi sorulara aynı cevabı vermek dışında hiçbir etkisi olmayan o küçük kızlardan bile daha az çıkıyor bu sözcük..
--Biliyorum..
-Neyi peki?
--Bu kadar zamandır ufak ufak ta olsa birşeyler yapma isteğiyle dönemsel olarak randevulaşıp asla bir hal hatır sormaya girmemek gibi. Tıpkı "bir ara görüşelim" deyip bunu dememin tek sebebi tek cümleli diyologlardan kurtulmak istemem olan 1856 kişi gibi. Gerçi bunu niye yapıyorum ondan da pek emin değilim. Kenidimi en az 3-4 karşılıklı cümle kurmazsam niye rahatsız hissediyorum? Bu neyi değiştirir ki? Herkes gerçekleri biliyor.
-Nasıl peki?

Wednesday, April 15, 2009

Bisiklet Yarışı


Action dis dey action dis nayt. Bu aralarda iyiden iyiye çok sevgili dersane bozması kutu gibi sevimli terbiyeli edepli efendi kişilikli okulumda görmekte olduğum adidas eşofman altı furyasına bir açıklama getirilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Yani tamam iyi hoş ama yani boku çıktı işin.. Bütün bağdat caddesi eşofman altı giyiyor.. Ama sadece adidas.. Ulan ne biçim bir modadır bu yahu.. Beni geçmişe götürdü bu bi de..Benim lise dönemimde bööle pamuk gri eşofman altları giyerlerdi bu gibi kişiler.. Ama altlarında timberlandin o bok rengi olanlarını bağcıklarını bağlamadan giymezlerse içleri rahatlamazdı.. Bi de üstlerine yeşil barbour ohh dadından yenmez. Ama öyle şimdiki barbourlardan değil.. O zamanlar barbourların koku sorununa bir çözüm bulunamamıştı.. Eleştirmek için yazmıyorum bunları. Aslında gayet olaya populist yaklaşıp kolaya kaçıyorum.. Beynimi minimum derecede çalıştırarak akıllı gibi gözükmeye çalışıyorum. Bu şekilde bir yazıyla adidas eşofman altının arasında hiçbir fark yok aslında. Hatta adidas eşofman altı çok daha dürüst ve açıksözlü. Teşekkürler adidas. Teşekkürler eşofman altı. Bazen Smyrna, Leyla, Dogz Star ve takip edemediğim diğer harika cool yerlere gidenlerin aslında kendi reinalarında olduklarının ve orada bir deniz akkaya kişisinin yarattığı hissiyattan başka bir şey yapmadıkları, hatta deniz akkaya kişisi kadar dahi hayatı çözemedikleri, hayata acayip yanlış bir perspektiften bakıp o perspektifin asla değişmeyecek, harika muhteşem bir şey olduğunu düşünerek kendilerini sonsuza kadar kandırıp, sonsuza kadar kendi reinalarında bir deniz akkaya, bir hakan şükür, bir mustafa sandal olacaklar. Ama herkes giyiyor nasıl olsa poşuyu, adidas eşofman altını, barbourı, şalvarı, superstarı, kocaman gözlükleri. yanlış anlamayın.. ben eleştiri yapmıyorum.. Sadece beynimi hiç çalıştırmadan basit eleştiriler yapıp popüler olmaya çalışıyorum.

Zerrin Özer'e benzeyen kokoreç

Son 7-8 senenin, eğer çok ta gerçekçi olmam gerekirse iki-üç ayını atarsam eğer kalan onlarca ayın hepsinde aklıma yerleşmiş olan kronik bir problemim var. Tıpkı bu yazının başlığını oluşturan kişinin hayatının özellikle bundan 10 sene öncesine kadar yaşadığı gibi. Küçük bir şişkoyken Zerrin Özer'i periyodik aralıklarla her gördüğümde alıp verdiği kilolardan bir adet daha Zerrin Özer olduğundan şüphe etmemem elde değildi. Kadın bir zayıf, bir şişman, bir zayıf bir şişman, bir zayıf, bir şişman. Tabi bu 10 sene öncesine kadardı. Artık bir şiman, iki şişman, üç, dört, beş... Ben de emin adımlarla Zerrin Özer ekolünün sıkı takipçisi olamaya başladım. Dibe vurmadan çıkamayan adamlardanım (gerçi böyle kaç tane adam vardır bilemeyeceğim). Sıradan zorluklara motive olmakta hep zormanırım. 7. sınıfa kadar şişkoydum. O sene spor+diyetle 8 kilo verip bir de boyum yaklaşık 10 cm uzayınca "oh be artık sarışın güzel kızlara çıkma teklifi edip reddedilebirim" rahatlığına ulaşmıştım. Çıkma teklifi etmek o zamanlar büyük bir sorundu benim için.(tabii buradan artık demek çocuk çok rahat "çıkma teklifi" edebiliyormuş anlamını çıkaranlara benden birer tam pansiyon konaklama) Daha ilk teklifimde hayatımın erkek modeller gibi olmayacağını anladığım dünyanın en klişe cevabıyla başbaşa kalmıştım: "bence arkadaş olmalıyız". O sırada heyecandan zaten tombul olan yüzümün kıpkırmızı bir hal alarak bir domates, bir şeftaliye bürünmesi, benim cayır cayır yanan kalorifer borusunu heyecandan sıkı sıkı tutmuş olmam işin salt ve pepper ı oluyordu. Ancak yasım çok uzun sürmedi, ne de olsa orta birdeydim, hayat kısaydı. Ertesi ay hedef küçültüp "çantada keklik, garanti" kafasıyla başka bir hanım kızımıza yaklaşıp o sihirli cümleyi bu sefer çok daha rahat ve kendime güvenle ağızımdan çıkardım: "-Naber?" "-İyiyim" "Benle çıkar mısın?" "Gerçekten mi? EVET!". İşte bu kadar dostum. İlk kız arkadaşın ve adeta sana tapıtor adamım heeey.. Bütün bunlar Cuma günü eve dönüş servisinde oluyordu. Neyse eve döndüm. Kızın ne telefonu var ne birşeyi! Pazartesi oldu ve onu ilk tenefüste gördüm biraz konuştuk. Bende kendime güven tavan durumunda. Ama işte artık ne konuştuysam ikinci tenefüste kız beni görür görmez kaçmaya başladı! Ne olduğunu anlayamadan onun bir arkadaşı yanıma geldi ve bam! : Sorun sende değil Cem, onda.. İşte o gün zayıflamaya karar verdim ve yukarıda bahsettiğim prosedürlerden geçtim.
Zayıfken herşeyin değiştiğini düşünüyordum, gerçi biraz değişmedi desem yalan olur. Artık yazın çektirdiğim fotoğraflarda t-shirtün üstünden memelerim görünmüyordu, denize girerken etrafta aile dışında tanıdık kimse var mı diye bakınmıyordum. Daha hızlı koşup , daha az yoruluyordum, güzel günlerdi..