Monday, February 2, 2009

Yeni Zelanda Mecraları

Bundan bir hafta sonra, nerdeyse bütün dünya tarafından tanınmayan bir "ülke" olan uzun yazılışının insanı gerçekten yorduğu yer olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti(mi)'ni saymazsak eğer 18 yaşımdan sonra ilk kez yurtdışına çıkacağım. 18 yaşımdan önce her yaz dünyanın top gibi yuvarlak olup, çocukken hepimizin kafasına elips şeklinin yusyuvarlak olduğuna dair sinyaller yollayan o küreyi çevirip nedense her seferinde Hollanda'ya denk getirdiğimden, Avrupa dışında pek bir yer göremedim. Hatta ve hatta bir keresinde Paris'e gidip, o şehrin sınırları içinde iki gün geçirip, ne Eyfel Kulesini, ne de Louvre'u ne de Disneyland'i, ne de bir pamdomimciyi uzaktan dahi görememiş birisi olarak yazılmamış tarihe geçtiğimi düşünürüm o günlerden beri. Hollanda'nın da pek bi farkı yoktu tabii ki. Kafadan 6-7 kere gitmeme rağmen yalnızca son gidişimin son iki gününde görebilmiştim Amsterdam'ı ve Rotterdam'ı. Bundan dolayı aslında bu tatillerin boyu değil, işlevleri önemli. Fransa'ya gittim geçen ay, İtalya'daydım ya ondan açmadım telefonu diyenlere kuşkuyla yaklaşmalı. Önce şehri, hatta banliyö mü yoksa şeer merkezi mi, bu bilgileri almak gerek, daha sonra insanın egosunun kucağına oturup rahatlamak lazım. Hele direk kıta olarak Amerika ya da daha da genel, yurtdışı diyenlere ya direk he deyip geçmek gerek, ya da yüzlerine önünüzdeki su bardağını boşaltmanız. İlla sonunda siz haklı çıkarsınız, güvenin. 

İşte evet, gideceğim yurtdışına da böyle bir geçmişten insan ne bekler yurtdışı olarak ben de bilemiyorum. Zaten oldukça uzun zaman geçti üzerinden, bütün raconları unuttum. Korkuyorum dalıp ta yere falan tükürürüm diye. Yol vermem, kırmızıda geçerim, ülkemi kötü temsil ederim, riskli şeyler bunlar. Gideceğim yer Yeni Zelanda. Hayır, eskiden Yeni Zellanda olan ülke değil, eskiden beri Yeni Zelanda'ydı. Ve hayır Avrupa'nın doğusunda eski Yugoslavya'dan dağılan bir ülke de değil, İspanya'nın özerk bir adası da. Afrika'da da değil, yeminlen. İşte Yeni Zelanda'ya gideceğimi söylediğimde gelen "wikipedik" bilgilerle ülkenin Türkler'e göre olan çeşitli konumlarına verdiğim cevaplardan yaptığım kolaj (cümle zor iki kere okuyunca daha iyi oturuyor). Bu bir yarısı. Diğer yarısı da "aa ne güzel ya kangurular falan" diyerek görüşlerini belirttiler. 

Bu tatilden beklentilerim ilk olarak kesinlikle ülkeye inebilmek ve girebilmek. Bir siteden yaptığım otel rezervasyonunda odamın içinde görünen tuvaletin rezervasyonu yapar yapmaz oda dışına çıkıp, imece yöntemine girişmesi, parasını verip satın aldığım uçak biletinin, turizm şirketinin süper akıllı insanı tarafından aslında satın alınmadğını, aslında uçaklarda hiçbir şeklide yer olmadığını ve normalde gitmeyi istediğim günden 5 gün sonrasına bilet bulabildiğini bikaç gün önce söylemiş olması, ve benim bu duruma turizm şirketi sahibinin arkadaşım olması sebebiyle adam gibi ses çıkaramamam, Yeni Zelanda vizesi alırken büyük elçiliğin bana "oo sen 18 yaşından küçükken çıkmışın yurtdışına hep, saymam bunları eki eki " deyip mızıkçılık yapıp uğraştırması, ve aslında hala resmi olarak bileti mailimde ya da elimde hissedememiş olmam, arkadaşımın "olm uçağın check in'ini en erken sen yap garantiye al işi yoksa uçamayabilirsin, overbook yapıyolar demesi. Bunlara ek olarak daha önce okuduğum üniversitenin askerlik şubesine belge yollamamasından bilmeye bilmeye iki sene kaçak dolaşmışlığım olduğundan, "ulan şu anki de yapmış olabilir mi?" paranoyasının pass controlden geçene kadar bitmeyeceğini bilmek. Ve 1.5 senedir çalıştığım şirkette, bu krizin ortasında, tam gideceğim hafta şu ana kadar hiç yapmadığım kadar yoğun bir iş trafiğine girmiş olmak gerçekten bana bir işaret veriyor sanki diye düşündürüyor. İşte bundan dolayı içinde tuvaleti olan bir odaya yerleştiğim an sanırım tatilimden yüzde 90 doyum oranı yakalamış olacağım. Oraya kadar yıkılmazsam, sonrası zaten yıkamaz. 

Google Earth ten ezberlediğim kadarıyla güzel bir şehir Auckland. Artık sokakların isimlerini bilmeye başladım. Taksiye bindiğimde yok şimdi Albert st. kalabalıktır, aradan Federal'den kaçalım demeyi istiyorum ama maalesef bu sokakların gidiş geliş yönlerini Google Earth söylemiyor. Sanırım. az gezmedim Queen St. te, Victoria'ya az sapmadım. Ninety Mile'da dunelarda az kaymadım, hole in the rock'tan az geçmedim. Youtube'dan uçakla az inmedim City of Sails'e. K'road da az adam dövmedim. Eh artık bir de görürüm.

Ayna programının kullandığı archive footage a göre de fena değildi. Küçük bi göbeği var, adına CBD diyorlar. Bir iki tane barlar sokağı var, bir bağdat caddesi var. bir de sahil yolu var, işte kalamış marina ayarında bir de marina. Zaten kebapçısı falan da tam... Bu bütün gidilen yerleri özümseme isteği özelliği bana değil ırkıma aittir. Özellikle Ayna programının hemen açılışında öğrenmiş olduğum dinin özgürce yaşanabildiği bir yer olduğu bilgisi içimi rahatlattı. Nedenini gerçekten bilmiyorum. Aslında biliyorum, içim rahat etmiyor laf sokmak istiyorum adamlara ama aynı zamanda safe te takılmak istiyorum. Böyle bir ikilemdeyim. Bir tarladaki sulama aracını gösterip, eliyle geyik besleyerek adam ülkeyi tanıttı yahu. Bir de kuzuyu tutmaya çalışırken neredeyse bacaklarını kırıyordu. Belki ben de bir tane belgesel çekerim geldiğimde. Kim bilir belki benden de alırlar çocuklar imzalı fotoğrafımı.
Yeni Zelanda, hatta Auckland artık eskisi kadar uzak gelmiyor gözüme. Sanki dolmuşa atlayıp geleceğim gibi düşünüyorum. Bu şekilde düşünmemin büyük sebebi geleceğim uçağın aslında Dolmuşçu Hüseyin Amca'dan farklı bir yöntem izlememesi. Önce dubai'de duruyoruz. İnecek yolcu kalmasın. Kalkıyo kalkıyo, singapura iki, singapura iki. Gel gel beklemeden ouklınd beklemeden ouklınd. "Kardeş kaçta kalkıyo? -Geç abla geç geç hemen kalıyo hemen hemen". Bu yılların dolmuş geleneğini uluslarası büyük uçak şirketlerinde görmek insanı içten içe gururlandırmıyor desem yalandır. İnanmayın. İnkar edersem şamar atın.

Peki ben ne yapacağım Auckland'da? temel sorun da bu zaten. Aslında Seinfeld mottosuyla yaşayacağım 15 gün boyunca. Hiçbirşey yapmayıp neler olduğuna bakacağım. Eğer olanlar ilgimi çekerse sonra gelip 15X46 (uğraştım epey ama iki yıla denk geliyor yaklaşık, değdi doğrusu) gün daha yaşayabilirim. Kim bilir, belki 15X1924 (bunu tamamen salladım hiçbir fikrim yok ne kadar olduğuna) gün daha yaşarım ondan sonra. Gerçi ilk zamanlar kime söylediysem gideceğimi aa ne güzeeel dediyse, gitmeye yakın o kadar insan ıyy çok kötüüü demeye başladı. Bakalım.
Murphy, seni ve kanununu seviyorum.