Sunday, November 5, 2017

Anılarımda Canlandılar

Önsöz: Bu yazı dizisinin amacı, aylardır/yıllardır süregelen nostalji fırtınalarını az da olsa dindirilebilme çabasıdır. Bu yazı dizisi de tipki butun diğer yazılarımda olduğu gibi prematüre bir sekilde sonlanacak, bir “the end” havası yaratamayacaktır. Ama belki tekrardan yazı yazmaya heveslenebilme açısından iyi bir egzersiz de olabilir. Bakalım, kısmet.

1- ÖZEL GÖKDİL İLKOKULU


“Bostancı Oto Sanayi Sitesine Hoş Geldiniz” yazısından elli metre ileride sağda.


Özel Gökdil İlkokulu, ben Atatürk çocuğuyum. Hedefim hep ileridir, tarihlerden (?) umutluyum (?)


Yasam: Küçüklerimi Saymak, Büyüklerimi Korumak. Yurdumu (yurdumu), milletimi (milletimi), gözümden çok sevmektir. İlkem?


İlk tenefüste yeraltında operasyonuna devam eden KANTİN’e inmiştim. Kiminle indiğimi hatırlamıyorum. Doruk’la olabilir. Doruk bana hep arkadaş canlısı, yardımsever ve mutlu birisi gibi gelmiştir. Doruk’u ne zaman görsem, ne zaman sohbet etsem. sanki evde pijamalarımla oturup televizyon karşısında Çitos ya da Tombi yiyormuşum gibi hissederim. Bence Doruk hiç mutsuz olmadı hayatta, hiç kimseye kızmadı, Tayyip’e bile. Hiç isyan etmedi. Hep empatiyle yaklaştı. Hep karşısındakini anladı… 

KANTİN icin cebimde 1000 lira para vardi. İyi harçlıktı ve sanırım daha sonra uzun bir süre boyunca öyle bir harçlığa sahip olamadım. Çok iyi hatırlıyorum, Ruffles ve Coca Cola almıştım ve üstüne tatlı olsun diye Yumiyum. Ya Ruffles 300 liraydı ya da hepsi bir arada. Ama bütün paramı bitirmediğimi de hatırlıyorum. Şimdi düşünüyorum da, toplama çıkarma bilmeden kendimizi nasıl kapitalizmin içinde bulmuşuz? Müthiş birşey. KANTİN kaç kişiyi kazıklamıştır kim bilir, kısmet. Üst kattaki sınıfa çıkma maceram başladığında, nereye nasıl gitmem gerektiğini kesinlikle unutmuştum. Bir sekilde başarıp 1-D yerine 1-B’ye girdim ve 1-B personeli sağolsun bana doğru sınıfı gösterdi. Biraz yardımla da olsa başarmıştım. Geri dönmüştüm. Bu gurur bana yeter(di).


Sınıfa sonradan gelen ve önceden gidenlerin ayrı bir Facebook sayfası olmalı. Hatırladıklarım ve yanlış hatırladıklarım: 

Ömer Delidere
Ener Kızılray
Işıl (?)
Sinem Aşkın
Cağatay (?)
Tuba Özüpekoğlu
Deniz Özer
Metin (?)
Avustralyalı Ekim (?)
Pınar Gürkan
Kalem ucu, ayakkabı ve perde yiyen Kerem (?)
Emrah Dinçadam
Başka?


İlkokulun ilk gününde törenden önce tanıştığım ve ayni sınıfta oldugumuzu öğrendiğim kişiye aşık olmuştum. Zeynep Zülfikar. Ama bu kişi ilk aşkım değildi. Anaokulunda isimini hatırlayamadığım, beni ısıran ve dansöz olmak isteyen kızdı ilk aşkım. Ilkay miydi, “Ilk”li birseydi ama tam hatırlayamıyorum ve sanırım hiç de hatırlayamayacağım. Çok önemli değil, çünkü sanki O’nu sevmek zorunda bırakılmıştım. Televizyonda, dergilerde gördüğüm bütün güzel kız tasvirlerinin dışa vurumuydu. O’nu sevmeyip kimi sevebilirdim ki? 

Zeynep Zülfikar’a ne zaman açıldığımı hatırlamıyorum ama evleneceğimizden hemen hemen emindim. Baska bir olasılık olamazdı, bu yüzden bana karşı hiç ilgi duymaması beni çok şaşırtıyordu.. Bu gerçeğin nasıl farkında olamazdı??  Seçil Karaoğlan vardı bir de, yedek. Ama Seçil’in bazı huylarından çok hazzetmiyordum. Garip bir gülüşü vardi, uzun uzun bakıp gülümserdi, normal gülümseme süresinin hep birazcık üstündeydi. O gülümsemeye karşı kedimi hep çaresiz hissettim. Bir de kapişon’un iplerini çiğnerdi. Ama güzel kızdı. Çok üst düzey bir yedekti… Üçüncü yedek kesinlikle Sinem Aşkın’dı. Sinem üçüncü sınıfta (yoksa iki miydi?) aramıza katılmıştı ve uzun boyu, uzun saçlarıyla “bu yarışta ben de varım” diyordu. Ama benim gözüm başka hiç kimseyi görmüyordu. Zeynep Zülfikar’ın digerlerine göre çok onemli bir üstünlüğü vardi. Renkli gözleri ve sarı saçları. Aynı ben. Ama kız. Sarışın olmayan kızlarla beraber olmam düşünülemezdi bile, televizyonda hiç kimse esmerlerle beraber değildi. Yedek veya değil, sarışın olmalıydılar. Belki saçlarını boyatırlardı? Bakalım, kısmet.. Zeynep Zülfikar’la olan teorik birlikteliğimiz 3’üncü sınıfta son buldu. Ankara’ya tayini çıkmıştı. Herkes (ama herkes) benim tepkimi merak ederken, ben büyük bir olgunluk gösterip ağlamamıştım. Şimdi farkediyorum da, hayatımdaki ilk büyük kaybım Zeynep Zulfikar olmuş. Hayatımdaki ilk büyük boşluğu O yaratmış. Ama neyse ki kaybettiğim günün ertesi yaz tatilinin ilk gününe denk geldiğinden, yasım çok da uzun sürmedi…


Mezun olduktan sonra bir daha hiç göremediklerim:

Ener Kızılray
Çağatay (?)
Metin (?)
Avustralyalı Ekim (?)
Pınar Gürkan
Kalem ucu, ayakkabı ve perde yiyen Kerem (?)
Sefa Cukka
Başka?